Bağcılar Evde Masaj Hizmetleri – Masör Ece

Bağcılar Yakası Evde Masaj Hizmetleri – Masör Ece

BaÄŸcılar Evde Masaj çok daha yararlı, çok daha lüzumlu iÅŸler için kullanılacağını sanıyordum paranın, içimin ezikliÄŸi yetmiyormuÅŸ gibi, Matmazel Fevirer, topladıklarımın yarısını cebe atıp, kalanını sanki o denli para toplanmış gibi bir hastabakıcıya vermez mi, beynimden aÅŸağı kaynar sular boÅŸaldı. HemÅŸire, âdet yerini bulsun diye, “On iki frank ha! Harika bir ÅŸey bu!” diye mecburi bir sevinç gösterisine koyuldu. Hırsımdan deliye döndüm. Bana gerçek deÄŸerimi vermiyorlardı.

BaÄŸcılar Evde Masaj yardım kampanyasının yıldızı benim sanıyordum; oysa beni ayak iÅŸlerinde kullanmışlar, bal ÅŸeklinde aldatmışlardı. Yine de o günü, güzel bir anı olarak sürdürdüm ve iyilik yapmakta kuvvetli bir kesinlık gösterdim. Benim yaşımda bir sürü kızla birlikte, bir taraftan ilahiler söyleyip, bir taraftan Aziz Denis’in kutsal bayrağım dalgalandırarak Sacre-Coeur’de yürüyüşler yapıyor, cephede kahramanca çarpışan yiÄŸit askerlerimiz için yakarma ediyordum. SavaÅŸla ilgili tüm sloganları bir ödev benzer biçimde tekrarlıyor, tüm buyruklara kesinlikle uyuyordum. Metrolarda, tramvaylarda “Düşünülmeden söylenmiÅŸ bir söz hayatınıza mal olabilir.

Bağcılar Evde Masaj

BaÄŸcılar Evde Masaj duvarların kulağı vardır!” ÅŸeklinde afiÅŸler aslolanıydı. “Casuslar varmış” diyorlardı. “hanımların kaba etlerine iÄŸneler saplıyorlarmış; çocuklara zehirli ÅŸekerler dağıtıyorlarmış” diyorlardı. Kendimi bunlardan korumaya çalışıyor; dikkati elden bırakmıyordum. Bigün okuldan çıkarken sınıf arkadaÅŸlarımdan birinin anası, bana bir külah hünnap ÅŸekerlemesi verdi; almadım. Hanım ağır bir koku sürünmüştü. Dudaklarını ciÄŸer benzer biçimde boyamıştı.

Parmaklarında kocaman taÅŸlı yüzükler vardı. Daha da beteri, adı Madam Malin’di, kısaca hanımefendi kötülük! Åžekerlemelerin beni zehirleyeceÄŸine gerçekten inanmıyordum; fakat korkulu düş görmektense uyanık yatmayı yeÄŸledim. Okulun bir bölümünü hastane haline getirmiÅŸlerdi. Koridorda, ilaç kokulan ile muÅŸamba cilasının kokusu birbirine karışarak insanoÄŸlunun ciÄŸerlerine doluyordu. Yer yer kan lekeleriyle dolu önlükleri, beyaz kepleriyle öğretmenlerimiz, azizelere benziyorlardı.

Beni alnımdan öptükleri vakit müthiş gururlanıyordum. Kuzeyden bizim taraflara göç etmiş bir kızcağızı bizim sınıfa verdiler. Oturdukları yerlerden ayrılmak, kasabaları, kentleri boşaltmak, kızı iyiden iyiye serseme çevirmişti. Kekeliyor, sinirli sinirli tikler yapıyordu. Nereye gitsem, göçmenlerden söz ediyorlar, çektikleri acıları anlatıp duruyorlardı. Ben de onlara iyi mi yardım edebilirim diye düşünürken birden aklıma geldi. Bana verilen bütün sevdiğim yiyecekleri biriktirmeye başladım.

Günün birinde kutum, bayatlamaya yüz tutmuş pastalarla, eriyip etrafa bulaşmış çikolatalarla, erik, üzüm kurularıyla ağzına kadar tıka basa dolunca, annemle birlikte kutuyu bir güzel sarıp sarmalayıp, iyiliksever hanımlara götürdük. Hanımlar beni şımartmamak için, pek fazla övgülere boğmadılar ama; ben yine de hakkımdaki koltuk kabartıcı fısıltılara kulak misafiri oldum.